HEPİMİZ ‘bir parça’ KASHAF’IZ!

  Bu sefer “Çekilin yolumdan çekilin, acil yazmam gerek!” nidalarımın evde çınlama sebebi  Zindagi Gulzar Hai isimli diziyi izlemiş olmam. Her ne kadar diziyi izlerken mütemadiyen klavyeye sarılma isteği duysam bile bu sefer öyle dizinin ortasındayken kalkıp yazmaya başlamadım. Temiz temiz izledim, bitirdim, öyle geldim… Gerçi dizi zaten alttarafı “38er dakikadan 26 bölüm”! 400 bölümlük dizilere neredeyse bir haftada eyvallah diyen adamlar için bu dizi adeta bir kuş misali 😉

düğün

Zindagi Gulzar Hai:    Zaroon & Kashaf

  Diziyle ilgili yazılmış bir blog/tanıtım yazısı bulamadım ki hemen buraya link vereyim 😦 Bu sebeple işin “dizi tanıtım” kısmını da yapmak zorundaymışım gibi hissediyorum. Ama maalesef yine de öyle düzden bi’ dizi tanıtımı yapıp çıkamayacağım. Çünkü bu dizi bana pek çok şeyi hatırlattığı gibi, pek çok eski yarayı da aktif hale getirdi… Bu sebeple yazıyı iki kısıma ayırdım: Birinci kısım dizinin bana hatırlattıkları, ikinci kısım ise diziden çeneme ve aklıma vuranlar…

  ‘Kısım’lara geçmeden evvel diziyle ilgili en genel fikrimi hemencecik söyleyeyim: Yaşını başını almış olanlardan tutun da ehliyet almaya yaşı tutmayanlara kadar herkes bu diziyi gönül rahatlığıyla izleyebilir ve bence izlemeli de… Özellikle de çoluğuna çocuğuna derscikler vermek isteyenler varsa bi’ bu diziyi izletsinler derim 😉 Bir deeee, “okul dizilerini” sevenler özellikle kaçırmasın diyorum efem 😉 Ee ama “çekişmeli ve kavga-dövüşlü aşkları” sevenler zaten hiç vakit kaybetmeden playe bassın derim ❤ ❤ ❤ ❤  Evlenmek üzere olanlar, çiçeği burnunda evli olanlar, yüzyıl önce evlenmiş olanlar, sütten yeni kesilmiş bebeler, yani kısaca herkeeeessss izlesin… izlemeli… 😉 ❤

Birinci Kısım:

  “Asya İslam Ülkeleri Karma Ligi“ne hoş geldiniz… Zira Zindagi Gulzar Hai bir Pakistan dizisi. Bu dizinin bana hatırlattığı Ayat Ayat Cinta filmi ise  Mısır‘da geçen bir Endonezya filmi. Bendeniz Toprak İşçisi ise Türkiye‘den bildiriyorum 🙂

grafik

50 Milyondan Fazla Müslüman Bulunduran Ülkeler

  Yukarıda ismi geçen dört ülke de barındırdıkları Müslüman nüfusu bakımından dünya sıralamasında ilk 10’da yer alıyorlar.

  Güney Asya’nın neredeyse tamamının Hindistan olarak bilindiği evvel zamanların sonlarına doğru çıkan fitneler sonucu “Müslümanlar sağa, gayrimüslimler sola” kararı alınmış. Sağ tarafa toplanan Müslümanlar Pakistan’ı kurar iken nüfus mübadelesi yapılmış ve toplam da 12 milyon Hindu, Sih ve Müslüman “yeni sınırdan” geçerek yer değiştirmiş. (Bugün Pakistan nüfusunun %3.2’si gayrimüslim, Hindistan nüfusunun ise %13.4’ü Müslümandır.) Lisedeyken, derste, Pakistan’ın kurulmasının doğurduğu bu dev boyutlu -her iki taraf için de inanılmaz acılara sebep olan- mübadeleyi işlediğimizde gerçek anlamda içim cız etmişti. Öyle ki, ne zaman dünya haritasına baksam Pakistan’ı bağrıma basıp teselli edesim gelir… Din tercihlerinden dolayı “gidin ötede oynayın” tarzı uzaklaştırılıp, etraflarına sınır çizilen bu insanların yeni ülkelerinde hep mutlu olmalarını dilemiştim. Ülke kurmaları madem bu kadar acıya sebep oldu, bari güzel bir ülke çıksın ortaya! Pakistan’a olan bu zaafımın tabii ki biraz oryantalistçe olduğunu anlayabiliyorum… Ama hocamız dersi anlatmaya devam ettikçe benim dilediğim gibi bir dünyanın var olamayacağını anlamış bulunmuştum. Çünkü yeni kurulan Pakistan’ın, tamamen bağımsız olmasına rağmen, bir anayasa yapacak düzene gelmesi neredeyse 10 sene sürmüş.

Pakistan'ın kurucusu Cinnah & Hindistan'ın kurucusu Gandhi

Pakistan’ın kurucusu Cinnah & Hindistan’ın kurucusu Gandhi

  Sıfır kilometre anayasayla birlikte “Pakistan İslam Cumhuriyeti” adını alan  Pakistan devletinin temelleri de seküler/laik bir şekilde atılarak ideal bir ülke dizayn edilebilmiş. Tam “Heh şimdi her şey yoluna girdi, kim tutar seni Pakistan!” derkeeeen dış mihrakların Pakistan’ı karıştırması sonucu “kanın dere olup akacağı” bir iç savaş çıkmış. Bu iç savaşı bahane eden Hindistan da Pakistan’a savaş açmış. İç savaş, Pakistan’ın 1971’de ikiye bölünmesiyle son bulur iken; “ülkenin bütünlüğünü bozduğundan emin olan” Hindistan da işgal ettiği Pakistan topraklarından geri çekilmiş. Pakistan’dan ayrılan toprak “Bangladeş Halk Cumhuriyeti” adını almış. Bütün mızıkçılar ‘dışarı çıktıysa’ bari bu tarihten sonra rahat edin değil mi? Ama nerede öyle iş?!

  İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği zamanların devamında, yukarıdaki grafikte görülen ilk 10’daki İslam ülkelerinin hemen hepsi -biz de dahil olmak üzere- aynı makus talihi yaşamış: Doğal afetler, rüşvet, bölünme, bitmek tükenmek bilmeyen askeri darbeler, asılan/kurşunlanan seçilmiş devlet başkanları, sömürülen öğrenci hareketleri, generalleri tasfiye etmeyi başardıktan sonra gelen acılı demokratikleşme süreçleri ve hızlı ekonomik değişikliklerle çalkalanırken belini doğrultmaya fırsat bulamayan ülke vatandaşları… Türkiye ile ilk ondaki diğer ülkelerin geçmişini (Dört günde bir darbe yapan mı ararsın, yoksa devlet başkanıyla birlikte başkanın tüm ailesini de ipe dizen generaller mi?! O.o) kıyaslarsak amiyane tabirle , bence, biz şimdiye kadar yine iyi ucuz yırtmışız… Allah başka zeval vermesin!

  Konuyu çok ‘açtım’ farkındayım. Aslında söylemeyi dert edindiğim şey şu: Dünya nüfusunun 1,5 milyardan fazlasını Müslümanlar oluşturuyor. Bu Müslüman nüfusunun 1 milyar 30 milyonun üzerindeki kısmı Asya’da (kıt’anın toplam nüfusu 3,9 milyar) yaşıyor. Böylesine yoğun bir Müslüman nüfusunu barındıran bu kıt’anın İslam öğretilerine tamamen ters düşen adımlardaki ısrarcılığı sonucunda zelil olup durması, bir türlü ayağa kalkamaması, barındırdığı İslam’ı suretine yansıtamaması, yönetimi ele geçiren grupların imanı unutup nefslerine çalışmaları, siyasal İslam adı altında halkı sömürüp duran partilerin bir türlü tükenmemesi, v.b. konular, bizim (çevrem ve ben) lise zamanlarından beri değişmeyen tartışma konularımız olagelmiştir… Benim gibi; sinema/televizyon sektörüne fazlasıyla zaman ayırdıkları için, neredeyse her haltı sinema sektöründen örnekleyen arkadaşlar ile Ayat Ayat Cinta filmini izledikten sonra, “Dünya’da İslam” anaforunda dönen tartışmaya açık düşüncelerimizi “Yoksa siz hala Fahri ile tanışmadınız mı?” sloganı etrafında kemikleştirivermiştik.

  fahri

  Çünkü, bu filmde ‘İslam’ın yanlış yaşanması’ ile ilgili anlatılar manipüle edilmeden verilir iken; özellikle de kadın hakları, nikah akdi ve kızların eğitimi gibi önemli konularda dişe dokunabilen ve sıkıntısı az olan bir film olduğunu düşünüyoruz. E haliyle biz de, bu konularla ilgili, nerede bir gedik bulsak Ayat Ayat Cinta demek yerine kısaca ‘Fahri’ dediğimiz için “Fahri kim?” diye soranlara verdiğimiz cevaptan doğuvermişti bu bahsettiğim slogan 🙂

  Zindagi Gulzar Hai dizisini izlediğinizde siz de göreceksiniz; dizi Pakistan toplumunun ‘kız çocuk ayrımcılığı’ ile ‘kadın hakları ve nikah akdi’ yaralarını güzelce deşiyor. (İşte bu deşilen yerler beni fıttırttığı için acilen ‘birinci kısım’ı yazmak durumunda kaldım.) İslam’da kesin ve net bir şekilde yasaklanmış olan ‘bu durumlar’ın üzerinden Pakistan toplumunun yaşadığı zilleti görünce, yukarıda bahsettiğim Pakistan sempatim adeta öfke ve üzüntü  bulutuna boğuldu! Yani hele de erkek çocuklarının kız çocuklarından üstün tutulması meselesi var ki, bu mesele bizzat İslam dininin peygamberi tarafından Veda Hutbesi’nde “ayağımın altında” denilerek çiğnenmiş yok edilmiş bir mesele! Yine, ‘kadın haklarının gözetilmesi’ konusu da bizzat Allah’ın emri ve emaneti olarak bildirilmiş bir konu! Ve yine, birden fazla nikaha hangi şartlar altında izin verildiği de net olarak Kur’an-ı Kerim’de ayet ayet bildirilmiş zaten! Ama gel gör ki dünyadaki Müslümanların neredeyse yarısını barındıran Pakistan toplumu, İslam’ın kural ve yasaklara bağladığı bu konulardan dolayı kan ağlıyormuş! Bu problemleri başka bir toplumda görsek “Elhamdülillah ki Müslümanız” deriz burkularak, lakin işe bak ki bunlar da Müslüman… ;(  Neyse işte… uzun konular… zor durumlar… üzücü mevzular… Dilerim ki bu durumlar sadece Pakistan’da değil, tüm dünyada azınlıktadır… Ve yine dilerim ki, bu durumların yayılmasından sorumlu olanları da Allah bildiği gibi yapsın… 😦

{Ayat Ayat Cinta (Aşk Ayetleri) filminin adını andım, lakin bu yazıda filmin kendisinden bahsetmem söz konusu olamayacak; zira bu film o kadar çok ‘su kaldırır’ ki, şimdi Keban barajının kapaklarını açsak bile çene yetiremeyiz buna. Kısaca “izleyin” derim efenim:) Şuradan izleyebilir, şu ve şuradan da film hakkında kabataslak fikir edinebilirsiniz…}

İkinci Kısım:

  Dizinin konusunu bilmeyenler için meseleye biraz tepeden bakarsak: Kız fakir. Erkek zengin. İkisinin kavuşması için teknik olarak (maddi durumları dışında) herhangi bir engelleri yok; lakin pratikte pek çooook engelleri var.

  Kızımız (Kashaf) 3 kızkardeşin en büyüğüdür. Annesi bir ilköğretimde müdürdür. Babası ise vakt-i zamanında üçüncü kız evladını da kucağına alınca karısından umudu kesip, erkek evlat için, ikinci bir evlilik yapan ‘tohumsuz lahana’ cinsinden bir adamdır. Adamı görsen “Böyle basiretsiz ve haysiyetsiz bir adamın nasıl böyle pırlanta gibi kızları  olmuş hayret?!” dersin. Zaten dizi boyunca, kızlar ve kızların annesi, ne zaman bu adamın “yokluğundan dolayı” üzüntü duysalar bende ki mırmırlar: Allah babanızı uzaklaştırarak size lütfetmiş kızım yaa, herife baktıkça beni kan boğuyor resmen! Eğer  “Ama işte baba sevgisi olayı filan var?” derseniz; ben de derim ki: İşin o kısmı dizide güzelce çözülüyor zaten, o sebeple burada tekrara gerenk yok 😉

  Oğlumuzun (Zaroon) bir kız kardeşi var. Annesi ‘seyahat engeli olmadan çalışan’ bir kadın. Babası ise efendigillerden bir adam işte.

  Kashaf’ın birincilikle, Zaroon’un da ikincilikle  aynı “özel” üniversiteyi kazanması ile olaylar, daha okulun ilk gününden, kızışarak başlar.

{Alıntı Konu: “Kashaf’ın babası, ilk karısı ona bir erkek evlat veremediği için 2. kez evlenmiştir. Annesi bir okulda müdürlük yaparak üç kızına tek başına bakmaktadır. Babasının ilgisizliği yüzünden çok zor yetişen Kashaf ve kardeşleri hayatları boyunca birçok zorluğa göğüs germişlerdir. Kashaf babasından dolayı erkeklere güvenmeyen bir karakterdedir. Kazandığı üniversiteye gittiği ilk gün kızların gözdesi, zengin ve flört etmeyi seven Zarun Junaid ile tatsız bir sürtüşme yaşar. Hayat artık Kashaf ve Zaroon için eskisi gibi olamayacaktır. Bir bahçe olan hayat bu birbirine zıt iki gence nasıl kapılar açacaktır?…”}

Diziyi ‘ekran görüntüleri‘ üzerinden didiklemek istiyorum. 🙂

  Genelde spoilerlık bi’şey yok ama “kavuştular” kelimesini bile spoiler olarak algılayacaksanız şu an geri vitese takabilirsiniz; zira eğer kavuşamayacak olsalardı -değil bu diziyi önermek- beynimin bu diziyi hafızalayan kısmını bile aldırırdım heralde… 😦

Görüntü 1: 

Shadi-KAshaf (3)

  Dizinin ilk göze çarpan özelliği şu: Dizi bizim evin salonunda çekilmiş! 😉  Şaka bir yana; dizi öylesine doğal bir akış içerisinde ilerliyor ki sanki kamera evinizin salonunda bir köşeye sabitlenmiş gibi. Hatta, zaman zaman kamera hatıralarımıza (“Hepimiz bir parça kashaf’ız!” hesabından mütevellit) bile zoom yapıveriyor. Mesela ‘görüntü1’ Kashafların nişanından bir kare. Lakin bu fotoğrafın aynısından bizim aile albümünde de var: Dayımın nişanı. Yeminle gelin ile damadın bakışından tutun da davetlilerin dizilişine kadar aynı foto! Hatta fotoğrafın sepyalığı bile aynı 😉 Diziyi izlerken buna benzer pek çok ‘eşleşme’ yaşıyorsunuz. Önce aklınız dimağınız bi’ şaşırıyor tabii. Ee sonuçta, ne holivud ne de bolivud böyle alıştırmamış bizi; yeniyiz bu topraklarda… Görsel efekt yok. Görüntüyü iki ton karartıp geçmiş sahnelerin tekrar tekrar ‘hatırlatılması’ yok. Bir bölüm içerisinde flashback ayağına aynı sahnenin kırk kere gösterilmesi yok.

  Dizinin müzikleri Hans Zimmer yada Zimmervari biri tarafından yapılmamış, müzik sakin sakin akıyor . Söz konusu sahnede ‘iş varsa’ yüreğiniz oynuyor, ama alttarafı başrolümüz parfüm sıkıyor diye (sanki parfüm değil de radyoaktif polonyum sıkıyormuşcasına) verilen gergin müzikten dolayı, mazallah ‘erken doğum’a alınmıyorsunuz… [Diziden görüntülerle kliplendirilmiş olan (yani spoilerlı) OST videosu]

  Dizi tamamen monolog ve diyaloglar üzerinden akıyor. Peki sıkıcı mı? Çok enteresan ama hayır, dizi kesinlikle sıkıcı değil. Bilakis, bir dakika bile ileri sarmadan, saniye saniye izleyebiliyorsunuz diziyi. Birçok dizinin (buna hem Doğu hem de Batı dizileri dahil) yan hikayelerini, gereksiz bakışmalarını, sıkıcı diyaloglarını ileri sararak izlememiz kaçınılmaz iken, bu dizide diyaloglar uzasın diye bekliyoruz. Hatta -defter aralarına, peçete kenarlarına- dizide konuşulanlardan notlar alıyoruz… (Ki hiç sevmem gecenin bi’ yarısı izlediğim şeyi durdurup kalem kağıt aramayı :/ ) Zaten, senaristin yazdıklarını kulağımıza küpe yapma derdine düşmeye başladığımız bölümlerden itibaren, diziyi artık anlattığı aşktan ziyade ‘gerçekçiliği’ sürüklüyor oluyor… (Ama yine de, hemen hemen her dizide olduğu gibi, bu diziyi izlerken de ‘sıkılma’ duygunuza ilk iki bölüm kadarcık ‘esneme payı’ bırakın 😉 )

Görüntü 2:

kashaf

Kashaf rolünde ‘Sanam Saeed

  Dizinin konusunu okuyunca aklınıza takıldı mı bilmiyorum: Bu dizide ‘kötü karakter’ yok. Hani şu çiftleri ayırmaya çalışan, entrika çeviren v.b. kötü karakterler yok bu dizide. Çünkü zaten gerek de yok. Zira bu dizinin ‘kötüsü’ bizzat Kashaf’ın kendisi!

  Kashaf çok zor şartlarda büyümüş, hayatı boyunca yoksulluğu damarlarına kadar hissetmiş bir kız. ‘Dert çekmiş’ olması da çok büyük bir mesele değil aslında; ama ‘öküzün büyüğü ahırda duruyor’ hesabı, Kashaf’ın hayatını cehennem çukuruna çeviren asıl şey babası tarafından sistematik olarak mütemadiyen aşağılanıp hırpalanıyor olması… İşte bu olaylar bütünü, yandaki karakter fotosunda da görüldüğü üzere, Kashaf’ın hayatını tamamen siyah bir fona boyarken, karakterini de aynı şekilde simsiyah yapıyor. Kashaf’ın iki kızkardeşi de, onunla aynı evde yetişmiş olmalarına rağmen, Kashaf gibi kendilerini zehirlememişler; kendilerine ışığa açılan bir kapı bulabilmişler ve iyimser kalabilmişler. Lakin Kashaf kontes olmak için doğmuş bir insan; fıtratı böyle. Bu karakterde olan insanların su-ekmekten ziyade şımartılmaya ihtiyaçları olur. Gel gör ki Kashaf’a “Şımarmak nedir?” diye soracak olsan “İstanbul’da bir semt ismidir.” diyecek kadar ilgi-sevgi-saygı ve değerlerden mahrum bırakılarak büyütülmüş bir kız. Kontes olmak için ideal özelliklere sahip olan Kashaf, şımarık bir kız olarak yersiz ve aşırı hareketlerde bulunamayınca, o da haliyle öfkesini şımartmış ve öfkesini kendisine adeta bir perde yapmıştır…

  Kashaf; insanın sinirlerini bozacak ve insana ‘tövbe estağfirullah’ çektirecek seviyede: karamsar, isyankar, tahammülsüz, esprisiz, sert, zarta zurta lanet okuyan, hiç gülmediği için kaşlarının arasındaki çatığa Ömerli barajını inşa edebileceğiniz türde bir genç kız. Lakin gel gör ki Kashaf böyle bir karaktere sahip olmakta yerden göğe kadar haklı. Kızın karakteri bu derece hırpalanmışken ondan güllük gülistanlık bir surata sahip olmasını beklememiz haksızlık olur. Dizi boyunca Kashaf’ın her hareketine olmasa bile hareketlerinin en azından %84’üne hak verdik! Kashaf’la ilgili içine düştüğümüz çıkmaz şu: Kashaf’a hak veriyoruz ama onu sevemiyoruz… Kendisiyle empati kurabiliyoruz ama ne yazık ki kendisine sempati duyamıyoruz… Diziyi izlerken tam 4 ( yazıyla dört) yakın dostumu arayıp “Kızım senin dizini çekmişler haberin yok!” dedim! Tabii ki ben de bir Kashaf’ım 😉 %100 oranında değiliz elbette ki ama Kashaf hepimizden parça/lar taşıyor… Hatta yeni bir slogan doğuyor olabilir: “Hepimiz Kashaf’ız!” diye… {Ya da “Hepimiz bir parça Kashaf’ız!” mı desek 🙂 }

  Eeee, Kashaf madem bu kadar haklı ve bizden biri, niye sevemiyoruz kızcağızı? Lafı hiç uzatmadaan, bu soruya cevap vermesi için klavyeyi içimdeki ergene uzatıyorum: Çünkü Zaroon çok sempatik  ♥.♥ Öyle gül gibi çocuğa eziyet edilmez kızım ayıptır günahtır 🙂  Ben tekrar klavyeyi alıyorum ve diyorum ki: Tamam şakayı bırakalım(?!); Kashaf yaptığın her eziyette haklısın, yürü be kızım kim tutar seni!

  Ay işte aynen böyle, dizi boyunca hep çok pis arada kalıyorsunuz ha demedi demeyin… Yani Kashaf sizin arkadaşınız olsa ve yaşadığı olaylarda siz ona tavsiye verecek olsanız emin olun ki genelde Kashaf’ın davrandığı yönde tavsiye verirdiniz; çünkü Kashaf’ın uğraştığı erkek de aslında pislüğün teki sayılır yane. Ama işte izlerken insana öyle gelmiyor: Pislüğün teki bile olsa, gül gibi -ay pardon- güler yüzlü Zaroon varken kim sever ‘eğlence teröristi’ gibi Kashaf’ı be?! 😉 Hani kardeşlerin biri çok sevimli olur kendini sevdirir, diğer kardeş de havada kuş tutsa bile açıkta kalır ya; Kashaf da o misal… ‘Şeytan tüyü’ denilen şeyden Kashaf’ta hiç çıkmamış…

Görüntü 3:

Zaroon rolünde: Fawad Afzal Khan

Zaroon rolünde ‘Fawad Afzal Khan

  Sabahtan beri Kashaf’ı eleştiriyor olsak da bu Zaroon denilen oğlan da aslında (bizim oraların deyişiyle) pek hırlı bi’ pok değil… 🙂 Okul birincisi, gitar çalabilen, üniversite şenliklerinde konser verecek kadar şöhreti olan, serserilikleri zaman zaman tavan yapsa da aslında geleneksel kalıpta takılan bir adam kendisi. (Pakistan’da alkol kullanımı yasalarla kısıtlandırılmamış olsa idi kesin içki masalarında da görürdük biz bu oğlanı.) Ama nedense -sanki kızlardan yana kıtlık çekmiş gibi haspam- önüne gelen kızla flört ediyor. Ama öyle böyle değil! Adam kız görünce direk ‘yürüyor’. Kız arkadaşı (Kashaf değil) buna yalvarıyor ‘Konuşma o bıyıklı kızlarla!’ diye ama bu durur mu; yok mümkün değil kendini durduramıyor. Bir de utanmadan ‘Ben flörtöz bir adamım ne var bunda?!’ diyerek kendini savunuyor! He yav hee ne var bunda di mi Zarooncumasdfghjkllş… Zaten başına da ne geliyorsa bu flörtözlüğünden geliyor senin…

  Bu oğlanı da anası babası -iş hayatı gerekçesi ile- ilgisiz bırakmış; yani Kashaf kadar olmasa bile bu Zaroon paşamızın da psikolojik gerilimleri bi’ hayli yüksek… Zaroon için her ama heeeer insandan gelecek en ufak ilgi kırıntısı bile adeta bir yaşam kaynağı… Zaten flörtözlüğü de buradan doğuyor. Karşı cinsten (bu sinek bile olsa) beğenildiğine dair ‘o hissi’ alamadığı anda bünyesi şaşırıyor bu flörtöz delikanlının. E ama Kashaf bu, sana paye verir mi hiç?! Zaroon Kashaf’a her yanaşmaya çalıştığında, Kashaf’tan, -özetle- ‘yürü ense tıraşını görelim’ ayarında bir cevap aldığı için sapır sapır döküldü oğlan, yazık günah bak üzülüyorum~.~ Daha sonraları Kashaf’ın arkadaşları ‘Gerçekten beğenmiyor musun böyle bir çocuğu?’ diye sorduklarında, Kashaf’tan hep aynı cevap gelir: İşim gücüm yok da bu zerzavatın egosunu mu besleyeceğim?! (İçimdeki ergen: Hee Kashaf hee biz de yedik*-*) (Ben: Akıllı kızın hali bir başka işte, aslanım Kashaf aynen devam! 😉 )

  Tüm bunların üstüne; okul listelerinde her zaman birinci olmaya alışmış olan Zaroon’un, 1-2 puanla bile olsa, her zaman Kashaf’ın gerisinde kalıyor olması “Zaroon’un tansiyonu”nun artık tamamen Kashaf tarafından ele geçirilmesine sebep olur. Ve Zaroon tehlikeli intikam oyunları oynamaya başlar… Son oyunu herkesin canını fevkalade acıtır… (Boyun devrilsin Zaroon, ki devrildi de…)     

Görüntü 4: 

Kashaf günlüğüne ağlayarak yazarken... :''(

Kashaf günlüğüne ağlayarak yazarken… :”(

   Zaroon paşanın o dağlar gibi olan egosunu tatmin etmek için oynadığı çirkin oyun neyse ki kendi elinde patlar; ama maalesef Kashaf bu patlamadan ağır yaralı olarak çıkar… Kashaf, aldığı tüm hasara rağmen, bu krizi bence yine de çok iyi yönetti. Olayın sonunda çekip gitmesini biraz eleştirsek de kim olsa çekip giderdi galiba ya, kim dayanabilirdi ki 😦 Yine kim olsa, Kashaf gibi, okulu bırakmayı düşünürdü herhalde…

  Zaroon’un çıkardığı bu olayın içeriği ayrı skandal, Zaroon’un bir de utanmadan Kashaf’ın üstüne yürümesi daha ayrı bir skandaldı… Kütüphanede çıkan bu kavga, dizinin yegane kırılma noktasıydı… 😦 Gördükçe gerildiğim için bu kavgadan görüntü koymadım… Onun yerine kavga gecesi Kashaf’ın günlüğüne yazdığı bu cümleyi koydum buraya; yazdığı bu cümleye ziyadesiyle üzülmüştüm… Kız zaten babasından dolayı ‘erkeklere güvenmeme’ noktasında nirvanaya ulaşmışken bir de böylesi korkunç bir aşağılanmaya gerçekten hiç ihtiyacı yoktu. (Boynun altında kalsın Zaroon! Sürünesin Zaroooon!)… Yıllar sonra, Zaroon Kashaf’a bu kavganın savunmasını verirken “Sana karşı olan hislerimden dolayı savunmasızdım…” mealinde gönülleri eriten bir açıklama yaptı, lakin yine de boyun devrilsin Zaroon ama sonra hemen kalkıver ayağa 😉

Görüntü 5:

Günlüğünü okuyabilir miyim? 😉

  {EDİT: Bu maddenin spoilerlı olup olmadığına dair karşıt görüşler var; lakin hala bi’ sonuca varılamadı… Kesin netice alınana kadar, bu maddeyi okuyup okumayacağınıza, yazı tura atarak karar verebilirsiniz 😉 }

  Dizi monolog ve diyaloglar üzerinden akıyor demiştik zaten… Monologların çoğu Zaroon ve Kashaf’ın yazdığı günlüklerden oluşuyor. Modern zamanların adamı olan Zaroon, dizüstü bilgisayarındaki günlüğüne hiç aksatmadan yazar iken kadim zamanların insanı olan Kashaf, günlük dediği ‘defter’lerini yanından hiç ayırmadan özenle yazmaktadır. Bu ikili, bazen güpegündüz bazen de yer gök mühürlenmiş iken, hem gün içinde yaşadıklarını hem de kendi iç dünyalarındaki çıkmazları yazıya dökerek selamete çıkmaya çalışmaktadırlar…

  İkisinin de ‘günlük üslupları’ farklıdır: Kashaf , cennete düşse bile altın arayacak yapıda bir insan olduğundan, her durum ve şartta kendisini kesinlikle mağdur hissettiğinden emin olduğumuz trajedi günlükleri yazmaktadır. Kashaf’ın günlüğündeki “Bu dünyada bir de benim yüreğim var!” çığlıkları, can yanıklarının tüten dumanıdır. Zaroon ise, etrafı ‘kendinden geçmiş ben merkezci anne, kız kardeş ve kız arkadaşlar’ ile çevrili olduğu için, kendince, bir düşünce adamı edasıyla ‘Kadın nedir ve ne yapmalıdır?’ın kitabını yazar. Zaroon’un günlükleri, hayattan kâm alan bir adamın hem düşündüren hem de eğlendiren günlükleridir.

  Gelelim zurnanın zırt dediği yereeee!… Bu dizi için o kadar “şöyle gerçekçi böyle gerçekçi” diye bir sepet söz ettim. Ki söylediklerim hala geçerli lakin ‘günlük meselesi’ hariç! Normal bir insan olarak, haliyle, dizi boyunca bir şekilde birbirlerinin günlüklerini  okumalarını bekledim… Ama yok yok yok yok! Kimse kimseninkini okumadı yahu! Bana etikten filan bahsetmeyin; sen madem bu diziyi benim evimin salonundaymışçasına bir ‘gerçek çizgide’ çekiyorsun, o zaman o günlük okunacaaaak başka yolu yok! 12 yaşından beri günlük tutan ve bir raf dolusu ‘günlük defteri’ sahibi olan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Günlüklerin okunmadığı bir dünya yok… İnanmam… İnanamam… İnanmamalıyım… Ağlarım len…

  Benim de her normal insan gibi “günlüklerim okunmasın” diye mücadele verdiğim zamanlar oldu tabii ki ama eğer daha lisedeyken yazdığım günlüğün sayfalarına bakacak olursanız satır aralarında”abla bunu  bana sonra hatırlat, ben hep unutuyorum”, “abi kalemimi iade et artık, yıl oldu”, “anne bunu hemen gidip halama yetiştirme”, “baba yarın akşam gelirken fıstık alır mısın”, “Hatice sana söylüyorum Meryem sen anla” gibi post-it usulü kişiye özel notlar görebilirsiniz… Yani uyarı/hatırlatma notlarını ha buzdolabının üstüne yazmışsın ha benim günlüğüme, bizde her ikisinin de okunurluk oranı hep eşit olagelmiştir! Şimdilerde adına öğrenilmiş çaresizlik diyebilirim belki ama o zamanlar bu durumu kolaylıkla kabullenmiştim… Zira gene lise yıllarımda iken, erkenden uyuduğum bir akşam vakti salondan gelen kahkaha seslerine uyanmış ve salona gitmiştim: Ablam günlüğümü sesli  okuyor ve bütün aile de toplanmış kahkahalardan devrile devrile ablamı dinliyor… Peki ben bu manzarayı görünce ne yapıyorum, kendimi duvardan duvara atıp zarzar ağlıyor muyum? Yoooo, gayet sakin bir şekilde geçip bir koltuğa oturuyor ve ben de ablamı dinlemeye başlıyorum. Hatta “Ya bugün de çok bir şey yazmamıştım, canlı yayın yapacağınızı bilseydim biraz özenirdim.” diyerek verdiğim hizmetin kalitesinden endişe ediyorum. 🙂 Bu “sınır tanımayan eş-dost grubu”na tedbir olarak nereye gidersem gideyim günlüğümü yanımda taşıyan bir tip olmama rağmen günlüğüm arada bir “yok olurdu”. Yok olan günlüklerim kuzen/arkadaş familyası tarafından bana iade edilirken duyduklarım: Toprak İşçisi kusura bakma, bir gecede bitiremediğimiz için mecburen el koyduk ama yaa 17 Nisan’a koptuk gülmekten, hele o yemek için yazdıklarını tekrar tekrar okuyup birbirimizi limonla ayılttık, eski günlüklerinden versene ya onları da okuyalım, okul gezisi gününü niye yazmadın ki yaa bıdıbıdıbıdı… Ben mi hastayım çevrem mi bilemiyorum 😉 “Şimdi olsa kıyameti koparırdım” demek isterdim ama yalana hacet yok, benim defterler hâlâ kamu malı hükmünde… Hiç bakmayın öyle yaa, herkesin günlüğü okunuyordur bee… Ben tek olamam kesinlikle, kendinizi kandırmayın?! 🙂  Yahu ben artık günlüklerime eleştiri bile kabul ediyorum, ne demekmiş “ikinci şahıslar tarafından okunmayan günlük” ne demekmiş yahu?! Ey Romalılar, sakın inanmayın yok öyle bi’ dünya!…

  Zaroon aç oku şu kızın günlüğünü yahu, yoksa düz duvara tırmanıp duvarın tepesinde ağlayacağım ki ayaklarım ıslanmasınasdfghjklş  Hayır yani bir de şu var; bu Zaroon denilen şahıs Kashaf’ın telefonunu, postalarını filan karıştırıyor da günlüğünü mü karıştırmayacak yaaa de get başımdan! Çehov yıllar önce ne demiş, “Sahnede silah varsa perde kapanmadan patlar.” Pakistanlı senaristleri Çehov okumaya davet ediyorum… #ZaroonKashafınGünlüğünüOkusun

Görüntü 6: 

Anne - Kopya

  Kashaf’ın annesi nev’i şahsına munhasir annelerden… “Çocuklarına hem anne hem baba olma” kavramını alıp ikiye katlayarak eteğinin arka cebine koymuş bir kadın… Önce kadına, sonra da kocasına bakınca ister istemez kafamın içinde “bir güzeli bir çirkine vermişler ne’ydem ne’ydem baş yastığı kendisine eş değiiiil…” diye ağıt yankılanmaya başlıyor.

  Dizinin ilk bölümlerinde, ergen bozması Quasimodo kırması uyuzlu Kashaf, annesinin yaşam şartlarından aşırı rahatsız olduğunu bahane ederek annesine hayatı dar eder… Yanlış okumadınız, “kadına yardım edeyim” demek yerine kadının başına bir de bu ekşir durur! Annesi yine de, bir kere bile terslemeden, bunun isyanlarını iyi göğüsledi; ‘anne yüreği işte Kashaf’a bile kıyamıyor’ deyip usulca geçiyorum… 🙂

  Kashaf’ın kararmış kişiliğinden, pirinç ayıklar gibi, kara taşları ayıklayarak Kashaf’ın hayatının bir dengeye kavuşmasını sağlayan kişilerin başında bu anne gelmektedir… Annesi, Kashaf’ın iman isyanlarında bile hiç metanetini bozmadan nasihatlerini yapıp kızının gazını hep güzelce alıverdi. 😉 Görüntü6’da da yine annesi Kashaf’a ayar çekiyordu ve biz de “Hay ağzına sağlık teyze yaa, anlatıver şu aptal kızına! Zaroon ne yaptıysa belletemedi buna eğriyi doğruyu, iş sana kaldı anası; baktın olmuyor yapıştır bir tane ağzının üstüneasdfghjklş” diyerek tribünlerde bu güzide anneye destek sloganları atıyorduk 🙂

Görüntü 7:

çeviri  Farklı dinden olanların tanrılara olan isyanlarını izlerken bir iki derece rahatsız oluyoruz ama bu diziyi izlerken Kashaf’ın, Müslüman bir şahıs olarak, mütemadiyen Allah’a isyan edip durması bizi  ‘sümme haşa, haşa ve kella’ şeklinde tövbe zincirine kilitledi…

 Kızım isyan edeceksen de git ötede et, ne diye bizi de ortak ediyorsun günahına?! Dizinin bollywoodfanatikleri’ndeki çevirmeninin de, Kashaf’ın isyanlarına, altyazıdan isyan bayrağı çekmesi sonucu gerilimimiz gülümsemeyle epeyce gevşedi de az biraz da olsa  felaha erdik… 😀

Görüntü 8:

Mayday! Mayday!

  İzninizle ben gidip bi’ kenarda gülmekten ölüp tekrar geri geleceğim asdfghjklş! Zaroon’un bu sahnedeki kıvranmalarına gülmekten akciğerim ödem yaptı! 🙂

  Zaroon Kashaf’a teklif gönderir. Teklifi duyan Kashaf öfkeyle Zaroon’u aramaya başlayınca zavallı Zaroon yusuf yusuf olarak çareyi anası-babasında arar… Kaç oğlum kaaaaç geliyor yeminle bu dili sopalı nemrut Kashaf, canına okuyacak! Koşabildiğin kadar hızlı koş yoksa ensende boza pişirecek! 😉

  Cık cık cık cık şu Kashaf da ne hale getirdi gül gibi çocuğu 😉  Zarooncuğum, ‘gelmesi muhakkak olan her şey yakındır’ düsturundan yola çıkarak sen kalk hazırlan, passiflora filan iç bence, zira bu nemrut Kashaf’tan kaçışın yok. Sinirlerine kuvvet hadi oğlum… 😉

Görüntü 9: 

zzindagi

  Kashaf’ı “Kalıbına bakmadan büyük konuşanlar” derneğinin manevi zabıta müdürü olarak atamış bulunmaktayız! Mübarek olsun 🙂 Gaza gelip öfkeyle kaç kere Görüntü9’daki gibi böyle büyük konuştu ben sayamadım! Ekran görüntüsü almaya da bir yerden sonra üşendim artık… Sadece bizim değil, her toplumun “büyük konuşmak” ile ilgili bir sürü veciz sözü vardır. Kaldı ki Müslüman bir ülkede yaşıyorsun, büyük konuşmakla ilgili olan ayet ve hadisleri hiç mi duymadın kızım ya?! Bu “büyük laf-büyük lokma” önermesi defalarca kendini ispatlamıştır ama yine de kurbanları hiç bitmiyor işte 😉

  Kashaf sadece büyük konuşmuyor; “büyük konuşmak” kavramını alıyor abarta abarta Everest’e rakip yaparak eşeğin kulağına su kaçırıyor adeta… Hööh be kızım, bir şeyin tersini çok abartmanın, içimizde ki o işe olan eğilim bilincinin bilinçdışını bastırma girişimi olduğunu da mı öğretmediler sana okulda?!… Neyse canım, sonuç itibariyle tükürdüğünü yalayan zevat halinden memnun olduğuna göre çok da söze gerek yok burada 😉

Görüntü 10:

399277_526915920667039_692498932_n

  Zindagi Gulzar Hai dizisi, aynı isimli romandan televizyon için uyarlanmış bir yapım… Romanın yazarı olan Umera Ahmad (1976) İngiliz Edebiyatı’nda master yapmış olan ve pek çok ‘best seller’ eseri olan birisi. Lakin en ünlü eserleri arasında Zindagi Gulzar Hai ilk üçte bile yer almıyor. Yani Umera ablamız maşallah sağlam yazmış ve hala yazıyor da yazıyor… Zaten pek çok eseri film ve dizi olarak uyarlanmış… Bütün eserlerini incelemem söz konusu olamadı tabii ki, ama görebildiğim kadarıyla, yazdığı eserler genelde “gerçek toplumsal konuların maneviyatı” ve “kadın dramları” etrafında dönüyor…

  Dizinin yönetmeni olan Sultana Siddiqui (1954) ise, Asya kıt’asında, bir TV kanalı kurup bunu yönetebilen ilk kadın olarak tarihe geçmiş bile. Şimdiden 9-10 kadar dizi yönetmiş ve bir o kadarına da yapımcılık yapmış ve tüm bu çalışmaları oldukça başarılı eleştireler almış. Daha da önemlisi şu: Pakistan toplumunda “kadının güçlendirilmesi, kadın eğitiminin teşviki” gibi konularda kamu bilincini yükselten kişi olarak tanınıyor Siddiqui.

  Bu kadar detayı iş olsun diye vermedim tabii ki, konuyu şimdi ‘kaşıntıya’ bağlayacağım: Zindagi Gulzar Hai’yi izlerken farklı farklı yönlerden diziyi her ne kadar beğeniyor olsam bile, dizide verilen alt metinlerden/mesajlardan zaman zaman acayip rahatsız oldum. Rahatsızlığın da ötesinde, bu kadar başarılı bir şekilde kadını savunmaya girişmiş bir TV yapımının bir noktadan sonra işi “kadın mühendisliği”ne dökmesini esefle kınadım 😦 Dizideki alt mesajların kadın mühendisliğine doğru dört nala at koşturduğunu görünce yazarın erkek olduğunu düşündüm ve yazar ile yönetmeni araştırdım. Ama şaşırarak yukarıda yazdığım bilgilere ulaştım… Hem senaristin hem de yönetmenin; kadınlarla ilgili konularda, toplumda yer etmiş olan sosyal ahlaksızlıkların ve kötü alışkanlıkların ortadan kaldırılmasında çalışan başat karakterler olduğunu öğrendiğimde “Kadın kadının kurdudur.” sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görmüş oldum.

  Bu yukarıda bahsettiğim muhteşem ikili olan hanım ablaların, kadınlarla ilgili “okusunlar, çalışsınlar, yaşasınlar, gezsinler,…” metinlerini seyirciye sunduktan sonra; haklarını savundukları kadınlara dönüp adeta parmak sallayarak “… ama kadın olmanın şartları vardır, düğme dikmeyi bilmiyorsan mutlu kadın olmayı da hak etmiyorsun; …” şeklinde ‘kadın olmanın’ standartlarını belirlemelerini kaş yaparken göz çıkarmak olarak görüyorum. Yani bir kadına, “hem işe gidip hem de evi çekip çevirmeyi beceremiyorsan mutsuz olmayı da hor görülmeyi de hak ediyorsun” demenin kadın haklarıyla değil (toplum mühendisliğinin alt kümesi olan) kadın mühendisliğiyle alakası olabilir! Ve yine alt metin olarak sunulan, Zaroon gibi ‘parlak’ erkeklerin ‘Asmara gibi’ kızları değil ‘Kashaf gibi’lerini tercih ettiğini, bu sebeple kadınların akıllarını başına devşirmelerini ve bir an önce onlara gösterdikleri bu ideal kadın çizgisine ulaşmaları…bıdıbıdıbıdı… gibi zırvaları bir erkek yazmış olsaydı bu kadar esefle karşılamazdım 😦

  Ben yetiştiğim ortamın bir getirisi olarak düğme dikmeyi biliyorum. Düğme dikmeyi bilmeyen bir kadın benim de tuhafıma gidebilir; lakin böyle bir kadının mutsuz olması gerektiğini veya bu kadının kocasının ve ailesindeki diğer erkeklerin, düğme konusunu kullanarak, kadına hakaretamiz davranışlarda bulunmasının “hak edilmiş” bir davranış olduğunu düşünen zihniyeti ezik ve zavallı görürüm! Bir kere şu var; kadın düğme dikmeyi bilse bile, düğmeyi dikmek istememe hakkına sahip olmalı. Kadına verilen “Sevmesen bile o işi yaparsan toplum tarafından sevilir ve kabul görürsün.” önermesi toplumsal ahlaksızlıktan başka bir şey değil. Eğer bir erkek düğme dikmeyi sevmeyen eşine höthöt yapacağına, kadının düğmesini de alıp bizzat kendisi dikse hepimizin çok daha sevimli ve çok daha romantik bulacağına eminim… Ama böylesi sevimli bir sahne yerine, bahsettiğim bu iki  başarılı kadın hakları aktivisti bayanın, düğme anaforu üzerinden “Düğmeyi diken kazanır hanımlar!” sahnesini bize alkışlatmış olmalarına “Ağaca balta vurmuşlar sapı bendendir demiş.” sözüyle selam çakıyorum…

  Düğme olayını misalen kullandım, yoksa mesele tabii ki de düğme dikmek değil… Dizi boyunca bu konuya örnek verebileceğiniz pek çok alt metin var, ama ben hepsine örnek olarak ‘düğme’yi tercih ettim 🙂 Üstüne üstlük dizide sadece genç kadınlar hizaya getirilmeye çalışılmıyor; anneler üzerinden yetişkin kadınlara da bir ayar çekiliyor. Ve dizinin sonuna gelindiğinde hizaya gelip kurtuluşa eren tüm bu kadınlar, erkekler tarafından mutlulukla ödüllendirilerek şerefyap oluyorlar. Olmasınlar mı?! E olsunlar; ama denşetengiz bir tatlılık ve iltifatşinaslık altından “kör göze parmak” şeklinde verilen bu iğneli alt metinlerden içimdeki fangirl bile rahatsız olunca, diziyi övdüğüm bu yazıya böylesi bi’ eleştiri paragrafını ‘iğnelemeseydim’ orta yerimden çatlardım herhalde… 😉 Ayrıca bu söylediklerimin sadece Pakistan ile alakalı olduğunun düşünülmesini istemem; bu alt metinler neredeyse her ülkenin yapımlarında yer alıyor ama o yapımların yazarları kadın hakları aktivisti olmadığı için bana daha az batıyor bu durum. Mesela yukarıda (birinci kısımda) bahsettiğim Ayat Ayat Cinta filmi de aynı isimli kitaptan vizyona uyarlanmış. Bu kitabın yazarı olan Endonezyalı Habiburahman El Shirazy (1976) bir erkek olmasına ve kitabında kadınları ilgilendiren meseleler konunun merkezinde olmasına rağmen, kitaptaki hiç bir alt metin kadınlara tehditvari bir biçimde ve hadsizce parmak sallamaz… Kadın kadının kurdudur demiştim değil mi?…  Haklarını yemeyeyim; bahsettiğim bu iki kadın arkadaş aktivistlik konusunda oldukça başarılı, ortaya koydukları eserler de beğeniliyor (Sonuçta biz en azından birini beğenmiş bulunmaktayız 🙂 ) , zaten yaşadıkları toplumu kadın hakları açısından iyileştirebilme şerefine de nail olabilmişler; tabii ki ikisini de can-ı gönülden tebrik ediyorum… Lakin gönül istiyor ki her şey “tam” olsun… Eyvallah…

****

Yazının uzunluğu iki kilometreyi geçtiğine göre ‘görüntü’lere bir son vermemin ve yazmayı durdurmamın zamanı artık geldi belli ki…

Lakin ‘söylemezsem çatlarım’ dediğim bir iki meseleyi de bari “dilim dilim” yazıp öyle gideyim… 😉

****

neden

 

Kalan malzemeyi dilim dilim buraya kıydım :

**DİKKAT** Son 4 madde hariç olmak üzere, diğer maddelerin tamamı SPOİLER içeriklidir! **DİKKAT**

  1. Kashaf’a hep nemrut surat demiş olsak bile, Zaroon da küstüğü zaman tam kavgacı-yaygarıcı çocuklar gibi oluyordu 😉 Eşiyle yaptığı bir kavga sonrası, kardeşinin düğününde nemrut bir suratla fotoğraflara katılmasına çok güldüm. Ve yine aynı fotoğraftan bizim aile albümünde de var; ama nemrut olan ben değilim, o nemrut kendini biliyor 😉
  2. Kashaf, burslu olarak kazandığı özel üniversiteye gideceği ilk gün ne giyeceğini bi’ hayli sorun yapar. Sonuçta kardeşlerinin de yardımıyla bir kıyafet giyip evden çıkar. Lakin bu kıyafet limon sarısı bayaa  dehşet çirkin bir şeydi! Kashaf’ın önüne yatıp “cesedimi çiğnemeden o kıyafetle okula gidemezsin Kashaaaaaf!” diye çığırasım geldi izlerken 😦 Bütün gün o kıyafetle dolaştı okulda bi’ de yaaaa hööffff yani 😦  Kashaf’ı oynayan Sanam Saeed güzel bir model-actress-singer olmasına rağmen,  Kashaf’ın kıyafetlerinin içinde, o bile zaman zaman çirkin görünüyordu 😉
  3. Flörtöz Zaroon’un Kashaf’la ilk tanışma girişiminin sonu nasıl bitti öyle yaahu ahahha 😉 Zarooncuk gülümseyerek geldi ama öyle bir bozuldu ki böyle bir ‘bozulma’ yok yani 🙂 Adam sonra cesaretini toplayıp yeniden Kashaf’a ‘hello’ya geldi ama nafile… 😉  Zaroon’un iş hayatında Kashaf’a yaptığı tilkilikler-çakallıklar da aşırı sevimliydi 😉 😉 ❤ ❤
  4. İlgi manyağı olduğu için flörtöz bir delikanlı olarak karşımıza çıkan Zaroon, Kashaf’la başgöz edilince durulsa bile bu “ilgi açlığını” tamamen Kashaf’a kanalize ederek “deyim yerindeyse” adeta “tüm yılanları deliklerinden çıkarıyor” ahaha 😉  Zaroon istiyor ki  Kashaf beni hep elleriyle yedirip içirsin: Soo cute! ♥♥
  5. “Masum Kibri” denilen şey vardır ya, hani masumun masumluğunu değersiz kılan cinsten… İşte buyurun, Kashaf ve ders kitaplarına girecek nitelikte olan masum kibri…  (Çekim kalitesi için üzgünüm, gece gece ancak bu kadar olabildi.)
  6. Düğün gecesi gelininin güzel olduğunu fark eden sevgili Zaroon; oğlum biraz geç kalmadın mı bunu kontrol etmek için. ^^ Sizin evlilik cüzdanınızda “Memnun kalmazsanız bir ay içinde iade edebilirsiniz.” mi yazıyor? 😉 Ama düğün gecesiyle ilgili şunu da mutlaka eklemeliyim: Bu zamana kadar izlediğim onca yapım arasından ‘en güzel gerdek sahnesi’ni seç deseler, hiç düşünmeden bu dizideki sahneyi seçerim ahahaa çok şaşırtıcı ve eğlenceliydi 😉 ❤
  7. Kayınpederi Zaroon’a “Ezan okundu, hadi cemaatle kılalım.” dediğinde Zaroon’un Kashaf’tan kopya istemesini sevimli bulsak bile, gelmiş kaç yaşına eşşşşek kadar adam olmuş ama hala bir namaz kılmayı bile bilmiyor olmasına ayrıca yuuh çekiyoruz…Bir de sayıyor utanmadan cıkcıkcıkcık (‘Düğme dikemeyen kadınla evlenmem’ diye bıkbıkbıkbık konuşmasını biliyorsun ama di mi, ne oldu şimdi paşa?!)
  8. Ben bu sahneyi rüya hatta kabus sanmıştım, gerçek olduğunu anlayınca i-na-na-ma-dımm! Buna yuuh demek filan da yetmez… Zaroon dua etsin ki Kashaf’ın bu laftan haberi olmadı. Eğer Kashaf’ın bu laftan haberi olsa idi o kadar rikkatine dokunurdu ki binler gözü olsa beraber ağlardı… (Boyun devrilsin mi Zaroon? 😦 )
  9. Kashaf’tan “büyük kapaklı” inciler: “Sana doğum yılımı söylerim ama doğum günümü söylemem.” “O gün arabada öne otursaydım bugün oturamazdım.”  (…seçemedim ki, çok var hangi birini yazayım?…) 😉
  10.  Zaroon’dan inciler: “Bu kız gözüme bazen etkileyici ve tuhaf görünüyor. İlginç yada romantik değil, ne muamma ama! Ama bu durum rahatsız edici bir bilmece gibi çok sinir bozucu.” (…Zaroon’un çok hak verdiğim “kapaklı incileri”nden bir sürü vardı ama en sevdiğim ‘atarı’ şuydu! puahhhah …) 😉                                **SPOİLERSIZ ALAN BAŞLANGICI**
  11. İnternette tıngır mıngır gezer iken bu montajlanmış fotoğrafı gördüm. Kim yaptı len bunu? Bir adım öne çıksın; bi’ şey yapmayacağım canım, sadece “olmaz, bu iş yaş” diyeceğim 🙂 Hindistan ile Pakistan kardeş dedik ama o kadar da demedik 😉 Gerçi eğer bu foto gerçek olursa Sanaya İrani “evli erkek başrollerle en çok  dizi çeken kadın oyuncu” ödülünü sırtlar götürür artık asdfghjkl 🙂
  12. Dizinin “görüntüyü” hak etmeyen yegane karakterleri: Kashaf’ın lahana babası… Bu lahana babanın en sevdiği evladı olan süzme lahana oğlu… Bu süzme lahana oğlanın, maşallah dediğinin üç gün yaşadığı, kenafir gözlü anası…
  13. Kashaf ve ailesindeki kadınların kullandıkları “örtü”nün niteliğini pek çözemedim. Önceleri, bildiğimiz anlamdaki tesettürü “aç-kapa artema modeli”ne çevirmişler herhalde dedim. Ama üniversite bahçesindeki figüran kalabalıkların içerisinde bildiğimiz tesettürün örneklerini görünce öyle olmadığını kestirebildim. Anlayabildiğim kadarıyla Pakistan’da ki belli bir kitle, Hindular’da ki duvak örtme adeti ile İslam’da ki tesettürü birbirleriyle harmanlayarak, bu ‘saygıya dayalı’ “aç-kapa artema modeli”ni benimsemiş…
  14. Hint dizi ve filmlerindeki bütün hizmetçiler erkekti, sebebi kast sistemidir dedik. Lakin şaşırarak gördük ki Pakistan dizilerinde de bütün hizmetçiler erkek. Hatta yalnız yaşayan bir kadının evindeki hizmetçi bile erkekti. Konuyla ilgili bilgisi olan?

Veda Notu: “Spoiler verdim-vermedim” endişesi ve “yazı çok uzadı-uzamadı” sınırlandırması olmayacaktı ki işin eğlence kısmının dibine vuralım! Zaroon ve Kashaf mücadelesini izlerken ne kazanlar kaldırdık, ne şerbetler kaynattık da işte hepsi içeride kaldı şimdilik 😉 Diziyi izlerken zaman zaman bunların “birbirlerine taktıkları kapaklardan dolayı” o kadar mes’ud olduk ki kapıda davul bile dövdürdük 😉 😉 ❤ ❤ Ama işte her şeyden aynı anda bahsedemiyoruz maalesef; “Bu muhabbetler de başka sohbetlere artık.” diyelim ve noktayı koyalım… Selametle…

Dizi bittiği zaman isteseniz de istemeseniz de öğrenmiş olacağınız üç kelime: zindagi, zindaagiiii, zindaaaagiiiiiiii.  [Pakistan’ın resmi dilleri Urduca ve İngilizcedir. Urduca, Hintçeye çok benzemektedir ve zaten Hindistan’ın 22 resmî dilinden biridir. Urduca Hintçe ile nerdeyse aynı olmasına rağmen Arap alfabesi ile yazılır. (Kashaf’ın günlüğünde kullandığı alfabe Urdu alfabesi.) Urduca orijinal bir dil değildir; Türkçe, Moğolca, Farsça, Sanskritçe, Arapça, Hintçe karışımı bir dildir. Gazneli Mahmut’un Hindistan alt kıtasını fethiyle, buraya gelen Türk askerlerinin bölge halkıyla kaynaşması sonucu gelişmiş ve pek çok Türkçe kelime de Urducaya geçmiştir. İslam dünyasının önemli tasavvuf klasikleri bu dilde yazılmıştır.]

Diziyi bir de biz görelim ama uğraştırma bizi diyorsanız, en kısa yol şurası: keyifli seyirler 😉

❤ 🙂 🙂 🙂 🙂 ❤

  

 

16 Yorum

Filed under Diziler yola çıktı geliyor..., Genel

16 responses to “HEPİMİZ ‘bir parça’ KASHAF’IZ!

  1. öyle bir iştahla yazmışsın ki dizinin içine girmesem ayıp olacakmış gibi hissettim mutlaka mutlaka mutlaka izleyeceğim 🙂 hatta açıyorum bilem 🙂

    • 🙂 Herkes izlesin zaten yahu 😉 Şimdiden iyi seyirler diliyorum 😉 Dizinin başlarında Kashaf’a karşı biraz sabır gösterebilirsen sinirlerin çok yıpranmadan sona ulaşabilirsin >< Zaroon ❤ Kashaf

  2. Çekilin acil cevap yazmam gereeeek 🙂
    Öncelikle IPKKND ilk 80 bölümü ile ilgili hani yazı yazacaktın diye sitem etmek istiyorum. Bekliyorum hala.
    Dün bu yazıyı okuduktan sonra diziyi izledim bitirdim hemen, bugün tekrar okudum yazını, bir sürü söylemek istediğim şey var şimdi.
    Bu dizi Pakistan’da oldukça popülermiş, ödül üzerine ödül almış zaten.
    Başroller al birini vur ötekine. Bir özelliklerini sevsen elinde kalıyor. İkisi de insanı ayrı buhranlara sürüklüyorlar.
    Oğlan sempatik orası kesin. Bizim oralarda fildirdek gözlü derler böyle tipler için, gözü oynaşta yani. Bir çapkın gülümseme insana bu kadar mı yakışır, Zaroon.. Bir de dizi boyu göz kapaklarını kaldıramadı garibim, göz mü süzmeye kasıyordu uykusu mu vardı bilemedim. Lakin gülümsemesinin bittiği tüm bölümlerde tam bir taş fırın erkeğiydi, kıroydu, öyle işte. Sen kendin çapkının önde gideni ol sonra gidip diğer kadınlara çamur at. Yüzsüz. Pislik. Erkek bozuntusu. Tersi ne pisti, kızınca gözünden alev fışkırıyordu. Ama seviyoruz yine de tabii hahahahah. Şeytan tüyü Zaroon’da vardı çünkü.
    Kız güzel ama… İlk 13 bölüm nasıl desem içim sıkıldı resmen. Kashaf denen kız ne karın ağrısı bir tipmiş, yazında da yazmışsın ama bu kadar olamaz demiştim. Sanki başına hep kötü şeyler gelecek. İnsanlar onunla ilgili hep kötü konuşacak. Daha ikinci bölümde gidip bir apartmanın tepesinden atlamak geldi içimden cidden. Kız kardeşi şöyle demişti: “Birinin yazıcı meleği olsaydın o kişi ayvayı yemişti” Hahahah, tam uyuyor. Bir de acayip burnu havadaydı. Zaroon’un dediği gibi aşağılık kompleksinden değil üstünlük kompleksinden resmen!
    Dizinin tanıdıklığıyla ilgili çok haklısın. Bana sanki bizim memleketteki komşu kızının falan hayatını çekmişler gibi geldi. Bilindik toplumsal dramlar, evlenmeden çiftlerin pek de romantizm yaşamaması, erkeklerin Müslümanlıktan olduğunu iddia ederek kadınları ezmeye çalışmaları, öte yandan diğer erkeğin çağdaşlık olduğunu iddia ederek karısı ve kızını ne kötülüklere vesile ettiği vs. O nişan-düğün resimleri ise, evet, herkesin albümünde benzeri vardır.
    Günlüklerle ilgili sana acayip hak verdim. Ben de bu konuda çok savaş vermiş, günlüklerime kilit vurduktan sonraki gece bile evin büyüklerine canlı yayın yapılırken şahit olmuş biri olarak zaman içinde imalı konuşmaya geçmiştim. Günlüklerin okunmaması? What the??
    ——-Bundan sonrası AĞIR SPOİLER, uyarmadı demeyin——-
    Diziyi Hint dizisi izliyormuş gibi izledim. Dilleri çok benziyor doğal olarak. Jenerikte akan arapçayı görünce şaşırdım hatta. Pakistan olduğu o zaman dank etti. Bir de arkadaş, ben şimdi flört dönemi başlayacak diye düşünürken hop evlendiler. Bir kere oturup konuştular sadece öncesinde. İşte bu da sanırım Müslüman ülke dizisi olmasının farkı. Hint dizisinde olsa bir ton bakışma, birbirlerinin suratlarına üflemeler falan olurdu :))
    Kashaf da ne bahane buldu ama evlenme teklifini kabul ederken, yok elimin yanmasına izin vermediymiş. İçten içe seviyormuş da belli etmiyormuş haspam.
    Kashaf’ın babasına gelirsek, sadece utanmadan Müslüman’ım diyor diyebilirim sadece. Sen karını çocuklarının evini bile al ellerinden, kendi boğazlarını doyuramayacak hale gelsinler, sonra… Amaaan tıynetinden işte. Mayası bozuk. Kendimi üzdüğüme değmeyecek bir adam. Anası da bir o kadar farklı. Cennetlik kadındı.
    Zaroon hanzo hanzo konuşuyordu kadınlarla ilgili ama pratiğe dökmüyordu her dediğini. Mesela o düğme dikemeyen kadını karım yapmam dedi demesine ama sırf kıroluğundan. Yoksa Kashaf ile evlenirken de biliyor muydu ki Kashaf yemek yapabilir mi, dikiş dikebilir mi bir fikri yoktu. Sadece karakterinin sağlamlığı, hal tavırlarının üstruplu oluşu ve erkeklerle laubali olmayışı gibi nedenlerle evlenmek istemedi mi o kızla? Açıkçası ben düğme dikme olayına çok takılmadım. Kızkardeşin hovardalığını anlatmak için başvurdukları 10 yoldan biriydi sadece. Yoksa bence kadınlar evine bakmalıya getirmediler. Kashaf gayet hizmetçisiyle yaşayan bir şeye elini sürmeyen çalışan bir kadındı. Banyoda iki parfüm şişesi düzeltti, bir düğme dikti, iki de çay koydu diye hamarat olmadı neticede.
    Bu arada o erkek hizmetçi olayı da neydi öyle. Kashaf’ın evinde odadan birden o at hırsızı tipli adamın ortaya çıkıp akşam yemeğini servis edeyim mi diye sormasıyla neredeyse bayılacaktım :S
    Zaroon’un kız kardeşinin düğünündeki nemrut suratı… Hahhahahhah. Çocuk gibi adam ya.
    “Bayram namazından sonra bu yıl kıldığım üçüncü namazdı” hahahahah, yerlere yattım gülmekten.
    Dizinin en çok Zaroon ve Kashaf’ın evlendikten sonraki ilk birkaç bölümünü sevdim. Zaten reytinglerde orada çok yükselmiş. Zaroon bütün yaptıklarını unutturmuştu. Her yaptığı, kıza söyledikleri, attığı mesajlar, beni seviyor musun diye kızın başına ekşiyerek kız gibi cilveleşmesi, durup durup kıza ucun ucun yanaşması, kızın ailesine olan yakınlığı, kızdan kal demesini beklemesi, aramasını beklemesi, özlemesini beklemesi, aa diye ağzını açıp yemek beklemesi…. Zaroon gibi çapkın da zor bulunur gerçekten 🙂
    En son bölümde Kashaf eve dönmek istiyorum dediğinde Zaroon’un sabah 6 uçağıyla soluğu karısının yanında bulması. Kashaf’ın dizi boyunca tek aşk itirafı o zaman olmuştu: İlk ve son sevdiğim erkek sensin tarzı bir şey söylemişti de Zaroon “gel de uyu şimdi” demişti. Oraya bayıldım.
    Gel gör ki evlendikten sonra da Zaroon güllük gülistanlık değildi. Öfke nöbetleri, gidip gizlice eski nişanlısıyla görüşmesi, bir de utanmadan ona karımla keşke evlenmeseydim, büyük hataydı diye saydırması… Ben de inanamadım, ay dizi de bitiyor araları iyice bozulacak diye diken üstünde bekledim.
    Kesinlikle ben de o gerdek gecesi gibi güzel çekilmişini görmedim.
    Bir de Zaroon Kashaf’ı öptü mü hiç? Bir an hatırlayamadım şimdi.
    Sanaya İrani Zaroon’a bulaşmasın bir zahmet.
    Ayat Ayat Cinta filmini izlemedim, henüz Fahri ile tanışmadım yani ama açıkçası internetteki yorumlardan okuduğum kadarıyla baya canımı sıkabilecek bir film gibi. Bilemedim şimdi.
    Aaaay, tam dökemedim içimi, yine gelirim ben. Bekle beni kuzum.

    • Giriş cümleni okuyunca “Gel gel yer var” diye cevap verdi 😉 Hoşgeldin:)

      IPKKND meselesinde sitem konusunda haklısın. Ama sıralamayı bozmadım. Yani yazı sırası zaten Zindagi’deydi. Zindagiden sonra İlk88 bölümün yazısını yazacaktım. Tabii bir yazıyı yayınlamam iki ay sürdüğü için otomatikman hepsi uzadı :/ Yani şimdi sırada ilk88 bölümün yazısı var 😉

      Aneeam izlemiş de gelmiş; çalışkan dizi severin hali de bir başka oluyor;) Ama tabii bölüm sayısı olarak Pyaardan sonra bu dizi kuş misali 😉

      Fildirlek gözlü ;))) Yahu kusursuz erkeği n’apacaz zaten, bakıp bakıp komplekse mi girecez asdfghj 😉 Zaroon’da da vardı tabii kusurlar ama ben yine de şööyle bi’ ağız tadıyla uyuz olamadım bu çocuğa dizi boyu. Ne zaman sinir olmaya kalksam bi’ alttan alttan bakmalar, çapkın çapkın gülümsemeler, muzır muzır laflar yanaşmalar… ahahha çok eğlenceli çocuktu bak Allah için. Hele de Kashaf gibi insanı 5 dakikada 100 yaşındaymış gibi hissettiren bir gıcığı bile güler yüzlü bişeye çevirdi ya daha naaapsın çocuk daha napsın 😉 ❤

      Ben bu diziyi izleyeli aylar olduğu için 13. bölümde tam ne oldu hatırlamıyorum ama tahmin edebiliyorum 🙂 Ve tamamen hak veriyorum sana. Ben bir de gece izlemiştim, bu böyle isyan edip duruyor filan gece gece karabasan gibi geliyordu bana Kashaf! Neyse ki zaroon arada gül cemalini gösteriyor, bir-iki çakallık yapıyordu da işte 😉 ❤ <

      Zaroon Kashafa kafayı taktığından oldu bütün bu işler elbette. Düğme işini ben temsili söyledimdi zaten. Zaten Kashaf evlendikten sonra düğme dikmeyi bilmiyorum deseydi bence zaroon çok da olay etmezdi. Dediğin gibi "ev işi bilir" garantisi almadan evlendi kızla. Ama evlendikten sonra dışarda yemek yedikleri bir sahne vardı. Orada ki konuşmada birbirlerini tartıyorlardı kim kime uyum göstermeli felan gibi 😉 Zaten bayaa bi eğitti değiştirdi Kashafı bizim oğlan 🙂 Kashaf da ıslak havlulardan dolayı adama dırdır ediyor ya hani, orada dedim zaten "sus kız, aldın gül gibi oğlanı bi' havlunun lafını mı ediyorsun! ❤ 🙂

      Kashafın hamarat olmadığına ben de katılıyorum ya 🙂 Ama Zaroonun babası karısına hevesle diyordu ya"Kashaf yemekleri kendi servis ediyor" Dedim ki adam nelere heves ediyor ya yazık 😉 Bir de yani Pakistan kadınları da n'apmışlarsa artık, hepten işin ucunu kaçırmışlar galiba ki şu uyuzlu kashafı rol model olarak sunmuşlar Pakistan kadınlarına ahahha 😉 Pişmiş yemeği tabağa mı koyamıyonuz len?!

      Yahu şu erkek hizmetçi meselesini biri çözsün, çatlayacam meraktan! Hem Pakistan'da böyle hem Hİndistan'da! Bak diziyi izleyeli aylar oldu ama önemsiz bir sahne olmasına rağmen o sahneyi (akşam yemeğini servis edeyim mi?) net hatırlıyorum. Resmen dehşete kapılmıştım. Ve ben Kashafın da çığlık atacağını zannettim ama gayet rahat olduğunu görünce o.O

      Hahahha bir de aynanın önünde bir sahne vardı. Zaroon kıza güzel olmuşsun diyor, kız pas vermeyince de o kadar da güzel değilsin diyor ahahha tam çocuk yaa ❤ ❤ Ben şeydeki hallerine de çok gülmüştüm: Profesörün evinin önünde karşılaşıyor ya, bu ayak üstü 30 tane yalan söylüyor kızı yemeğe çıkarabilmek için ahahhah Yetenekli de hee, ben inanmıştım yane 😉 Ee tabi Kashaftan kortuğu için telefonu açamaması asdfghjkl :))))

      Kız gibi cilveleşmesi ahahhaha Ama tam öyleydi ya 🙂 Dizinin erkeği Kashaftı bildiğin. Zavallı çocuk yok aya bak, yok çiçeğe bak diye diye zorla öğretti kıza sevmeyi:) Zaroonun evlendikten sonra ki yürekleri eriten hallerine dağ olsa dayanmazdı ya, çok düşünceli aşırı sevimli bi' hallerdi: http://inciswf.com/1292364839.swf 😉 ❤

      Ben bu yazının 1. kısmını aylar önce yazmıştım, 2. kısımı ise yeni yazdım sayılır. Yani şunu demek istiyorum: Aradan zaman geçtikçe Zaroonun yaptığı bütün eşşşşeklikleri unutuyorsun 😉 Bi' de gerçekten tersi pisti he. Ama Kashaf'a da tersi pis biri lazımdı, yoksa Kashaf adamı ekmek arası yapar yerdi be 😉

      Ahahha Türkiye'de de öyle gerdek sahnesi çektirelim de seyirciyi şoka sokalım,kesinlikle çok güzellerdi orada 🙂 Zaroon Kashaf'ı ne öpmesi sarılmadı bile. Sadece elini tutabiliyordu. Zaroonu oynayan oyuncu evli. Arnavı oynayan da evli ama karısı kıskanıyordu filan ya. Pakistan'da oyuncu eşlerinin kıskanma gibi bi' sorunu yok belliki 🙂 Bir de her Hint dizisinde IPKKND'de ki gibi bir düğme dikme sahnesi var. Bütün erkeklerin baştan 2. düğmeleri kopuyor ve kızlarda makas yokmuş gibi dişleriyle kesiyor. Bu dizide ise Zaroonun kol düğmesi koptu len! puhahah belli ki değil öpmek, yakınlaşmak bile yassak kardişim yassak 🙂
      Sanaya bence de hiç bulaşmasın, direk Zaroonu kaçırasım geldi o fotoyu görünce hee -_-

      Ayat ayat cinta filminde ağlamazsın, gayet şaşırarak izliyorsun ama tabii ki ikilemleri filan yüksek bir filim, bunaltır yane 🙂 Ama izle… 😉 Geçenlerde bir Pakistan filmi izledim, çok meşhurmuş, ağlamaktan dibim çıktı resmen ya. Film gece 3de bitti. Ağlayarak uyudum. Sabah uyandım gözlerim balon gibi! o.O Bu Fahri öyle ağlatmalı değil yane 😉 Ama illa da ağlayacam dersen bilemem 🙂

      Ben yeni izlemiş olsam bırbırbır hiç susmazdım da işte aradan zaman geçince bazı şeyler direk aklıma gelemiyor; gel tabi Zaroon tazeleyelim 😉 ❤ ❤

  3. Nasıl bir yazı yazmışsın canım sen yaaa… Resmen sandım bir an kitap okuyorum.. Sayfa sonuna gelince de gayrı ihtiyari sayfayı çevirme içgüdüsü ile karşı karşıya kaldım ^^

    Taaa 15 Mart’da Pyarr dizisi yazına yorum bırakırken demiştim ki bu dizi için sana “** Pakistan dizisi evet ^^ Ve inanır mısın bilmeme ama inanılmaz severek izledim 🙂 Başka bir ülkenin müslüman dizisini izlemek çok farklıydı. Dizinin adı Zindagi Gulzar Hai ♥ Bollywood Fanatiklerinde türkçe alt yazılı olarak var. Eğer farklı kültürler konusunda yapımlar izlemeyi seviyorsan bu diziyi bence seversin. Pakistan’da kadın olmanın, aile olmanın, evliliğin, özverinin.. kısacası bir kadının, zeki bir müslüman kadının zor hayat şartları altında önce aşkı sonra da eş olmayı öğrenmesini konu alıyor temel olarak. Konusu böyle yazarken bana bile sıkıcı geldi ama dizinin kadın oyuncusunun hayat mücadelesi ve erkek karakter ile olan iletişimleri çok hoşuma gitmişti. Ben severek izledim ve tavsiye ederim 😉 (Özel Not: Bu dizide kültür şoku daha az 😉 Dizi Pakistan’da geçtiğinden ve müslüman olduklarından dolayı yaşantıları ve kültür şoku minimum düzeyde 😉 )”

    Sen de demişsin ki: “**Yaptığın reklam gayet yeterli benim için. Referanların güçlü:) Pakistan dizisi cepte tamam. Kesinlikle merak ediyorum o ülkeyi. Ee aşk maşk konuları da eğlenceli demişsin, tamamdır ya daha ne olsun. İlk olarak ona başlayacağım. ”

    Eeee izlemişsin ve okuduğum en güzel en zevkli ikinci yazıya imzanı gösterişli bir şekilde atmışsın. (ilki Pyarr yazın 😉 )

    Diziyi izledim bitirdim ama aklımda kalan en net diyalog Kashaf ve kardeşi arasında ilk bölümlerde geçmişti.. Kashaf yine Allah’a isyan halinde kardeşi de diyor ki.. ‘Hep rapor veriyorsun ama hiç icraat yok.. İsyan edeceğine bunu değiştirmek için dua etmelisin’ hatırladığım kadarıyla böyleydi.. Hala zihnimin derinliklerinde pırıl pırıl duruyor. İzlediğimde çok etkilenmiştim 🙂

    Baştan aşağı resmen bir tez yazısı gibi olmuş hehehe Düğün fotoğrafındaki nemrut suratlı Zaroon, namaz kılmayı bayramdan bayrama yapan Zaroon 😀

    Şahane tespitler yapmışsın.. Özellikle de verdiğin tarihsel detaylar ve yapımcı-yazar detayları çok hoşuma gitti.. Ellerine, bileğine, gözüne 😀 , yüreğine sağlık canım^^ Mükemmeldi tek kelimeyle ♥

    • Tişikkirlir sipirmin 😉 🙂

      Pakistan’a olan ilgimden yukarıda bahsettim zaten. Sen de önerdiğin dizinin Pakistan dizisi olduğunu, söyleyince direk atlamıştım 🙂 İyi ki de atlamışım. Hepimiz (bir parça da olsa) Kashaf olan kızlar olarak diziye hasta olduk 🙂 Tek eksiğimiz Zaroon asdfghjkl

      Ben de diziyi izleyeli 2-3 ay oldu. Ama dediğin gibi, bazı sahneleri çok net olarak hatırlıyorum. Etkileyici olunca böyle oluyor demek ki 🙂 bahsettiğin diyalog da çok iyiydi 🙂 Bir de şey vardı: Kashaf uyuzu tükenmez kalemi bitti diye o kadar ileri geri konuşmuştu ki ben izlerken dedim ki, şimdi gökten azap inecek yahu, BAS! Kardeşi de buna ayar çekmişti yüreğim soğumuştu o.O

      Hakikaten tez yazısına benzedi 😉 Değinilmeyen, eksik kalan yerler var ise onlar da yorumlarda tamamlanır artık 😉 ❤ Diziyi üzerime atan kişi sen olduğuna göre benden de sana çokça teşekkürler 😉 Zaroon ❤ Kashaf

  4. “Sen aşırı derecede sevimli bir şeysin öyle tarif edilebilecek gibi değil” puhjahahahhah, tam Zaroon için söylenmiş bir laf bu, cuk oturmuş 🙂
    Benden de şu şarkı gelsin: http://fizy.com/track/deniz-cetin-utanir-insan/642223
    Ben tüm diziyi izlediğim için Zaroon’un pisliklerini bir anda unutamadım sanırım. Dediğin gibi muhtemelen zamanla aklımda kalacaklar: Kıza bakarak şu an aya bakıyorum dünyaya inmiş demesi, yemekte beni seviyor musun diye mesaj atması, otururlarken birden eğilip iltifatlar etmesi, durup durup elini tutmaya çalışması falan…Ne olursa olsun Zaroon şimdiye kadar tanıdığım en karakteri, hikayesi iyi yazılmış erkek karakterlerden olarak kalacak.
    Düğme dikme gerçekten tüm Hint dizilerinde var herhalde, Rang Rasiya’da da vardı dimi, yakınlaşmak için ilginç bir yol tabii :))
    Zaroon’un banyodan çıkıp havluyu Kashaf’ın yüzüne attığı sahne mesela, ne kadar karakteristikti dizi için. Zaroon öyle bir tipti, her olaydan bir geyik çıkaran biri, yüzünü yıkamak bile olaysız bitemezdi onun için. Kashaf ise hemen laf etmezse olmazdı: Şimdi ta banyodan o havluyu buraya kadar getirmenin ne mantığı vardı demişti Zaroon’a. Dizilerde vardır ya öyle sahneler, hayıflanırız, orada havlunun ne işi vardı deriz mesela, bu dizi çok gerçekçiydi o yönden. Diyaloglar komşu kızının evlilik hayatı işte 🙂
    IPKKND dizisinde de erkek hizmetçi vardı Hari prakash mı neydi adı hatta ama ev büyük olduğu için göze batmıyordu. Ama bu dizide Kashaf kendi başına kalıyor, ev belki bizim ev kadar, bir yerden ne idüğü belirsiz bir adam fırlıyor :S Bu hizmetçi manyaklığı analiz edilmeli. Sanırım zengin ve fakirler arası ayrımın çok büyük olması ve bizdeki gibi çoğunluk bir orta halli kesim olmamasından kaynaklıyor.
    Zaroon’un eşi de kıskanıyor olsa gerek ama biri 26 bölüm öteki 400 bölüm. Bir yerden sonra Barun Sanaya’yı karısından daha çok görüyordur o iki sene boyunca setlerde.Bir de Zaroon-Kashaf ikilisi Arnav-Khushi kadar yakınlaşmadılar ki :(( Hahah, üzülüyorum yalnız. Arnav ikide bir Khushi’yi sıkıştırıyordu, Khushi de hemen hattan düşüyordu Arnav gibi… Arnav’ı da hala unutmuş değiliz. Barun hemen bir şeyler çekse de izlesek.
    O ağladığın filmin adı neydi?

    • Ahahahha bu şarkıya ne klipler çekmiş birisi olarak bende şarkıya eşlik ediyorum 😉 Fawad Afzal’ın sakallı halini görünce dedim ki keşke Zaroon da dizide evlenince filan sakal bırakaymış: ❤ ❤ http://2.bp.blogspot.com/-joU0tHEN-h4/UqnI-MnBYjI/AAAAAAAAI8M/Vd2OB_OQUt4/s1600/behadd3.jpg ve http://3.bp.blogspot.com/-CQfgHTzqmcM/UqnI85Fd0ZI/AAAAAAAAI74/S53xAv0mCiU/s1600/behadd10.jpg
      Bak şu siteden Fawad'ın düğün fotoğraflarına bakabilirsin; nasıl sakil bir takım elbise giymiş inanamazsın asdfghj http://www.fawadafzalkhan.com/ Oğlu da hiç Fawad'a çekmemiş 😉

      Ne güzel listeledin bak yeniden izlemiş gibi oldum 😉 Bu listeye bir de Zaroona Kashafın yemek yedirmesini ekliyorum ❤

      Hint diyarlarında değişik kült sahneler var, izledikçe anlıyorum ki her dizi-filmde aynı sahneler kullanılıyor. Düğme de onlardan biri 🙂 Havlu sahnesi acayip "içerden" bir sahneydi. Çok sevdim 😉 Zaroon zaten ilgi manyağı n'apsın 😉 Bir de eğlenceli bir adam olunca ne yapsa olay oluyordu ahahh

      Hindistanda da bütün hizmetçiler erkek. Ama Pakistan Müslüman diye öyle olmaz sandıydım. Ama bunun fakirlikle ilgili olacağını pek sanmıyorum. Bizim ülke de düşünsene erkek hizmetçi. Yalnız yaşayan bir adama bile erkek hizmetçi verilmez bizde.

      Bölüm sayıları arasındaki fark aşırı uçuk canım. Zaten Barun karısının kim olduğunu şaşırmaya başlamıştı ki herhalde diziden çekti aldı eşi 😉 Zaroon-Kashaf çiftinde ne zamansız esen rüzgarlar vardı ne Rabbaaa veee vardı, ne de saatlerce gözgöze kalma!Elbette ki Arnav-Kushi daha fazla yakınlaşır 🙂 Ama hattan düşmüş bir Kashaf görmek beni çok eğlendirirdi he muhahahha diye gülerdim kesin asdfghj 😉
      Zaroonun da Kashafın da ayrı ayrı yeni dizileri var. Onları da izleyince anlarız sektördeki yakınlaşmanın boyutlarını 😉

      Rang Rasiya'ya başladın yane, hadi bakalım:)
      Barun ikinci bi film çekmiş, vizyona girmek üzereymiş, antenler açık bekliyoruz, gerçekten merak ediyorum Arnav dışında nasıl görüneceğini.

      Bahsettiğim filmin adı Çamurlu Kuş; politik filmler listesinde yer alıyor. Ama bence İslam'ın yanlış yaşanması sonucu yaşananları anlatıyor :/ Yürek acıtan bir film :/ Filmi şuradan görüp izleyebilirsin: http://politikfilm.net/1365-camurlu-kus-matir-moina-the-clay-bird-2002-filmi-izle.html

  5. Zaroon ve Arnav herhalde ancak bu kadar zıt iki karakter olabilir. Düşündüm de Zaroon asla Arnav gibi saatlerce aynı ciddi ifadeyle Kashaf’ı gözetleyemezdi. 2 dakikadan sonra sıkılır hemen suratındaki sırıtmasıyla yanına koşup seni seviyorum derdi. Arnav ise asla Khushi arıyor diye telefonu açmaktan çekinip koltukta yuvarlanmazdı ya da Khushi’nin önünde 90 derece eğilip beni seviyor musun diye soramazdı. Bunları düşününce aklıma çoğu sahne ile ilgili karşılaştırma geldi, Arnav-Zaroon hangi sahneleri yapabilirdi diye, komik oldu sadece. Çok farklılar :))

    • Geç cevabım için çokça sorry diyorum:( Okulda teslimim vardı ve deadline bugündü, verdim bitti şükür :/
      Çooook güzel anlatmışsın ya 😉 Okurken sevgi pıtırcığına dönüştüm 🙂 Karşılaştırdığın noktalar kesinlikle çok doğru. Ve evet dediğin sahneleri düşününce ben de güldüm 😀 Uzun bakışmalara dayanamayıp 90 derece eğilerek beni seviyor musun diye soran çok sevimli ya, favorim o 😉 ❤ Ama dediğin gibi iki karakter de birbirinin yerine 5 dakika bile geçmeye dayanamaz daralırlar, çok farklılar 🙂

  6. Are vahhhhh yine döktürmüşsün balım;)
    Bu yazını uzun zamandır bekliyodum beklediğimede değdi, kızların dediği gibi tez yazısı gibi olmuş hem diziyi tekrardan izlemiş gibi oldum hemde yararlı bilgiler öğrendim. Çok emek harcandığı belli eline gözlerine sağlıkkk cancazım;) Hemen araya Pyaar yazını hala merakla beklediğimide sıkıştırayım da gümbürtüye gitmesin:D

    Kafam o kaa dolu ki cümleler havada uçuşuyo yazında yakaladığım yerden dalıcam konuya ona göre:)
    Öncelikle şu erkek hizmetçi konusuna değineyim; Hindistanda belki bayan hizmetçi görebilirsizin ama Pakistan gibi hem kadın-erkek ayrımı yapan hemde Müslüman bir ülkede görmeniz çok zor. Hindistanda erkek yada kadınların hizmetçilik yapmasındaki en büyük neden zengin-fakir kavramı ama Pakistandaki en büyük neden ise kadın-erkek ayrımı. Pakistanda özeliklede orta ve düşük gelirli ailerlerde kadınların çalıştırılması büyük bi ayıp hatta günah olarak görülüyor. Bu yüzden ülkede hizmetçi olarak çalıştırılacak kadın bulmak zor o yüzden genellikle bu tür işleri erkekler yapıyor;)

    Gelelim diziye bu diziyi öyle aman aman sevmedi en azından sizin kadar ama benim içinde bir çok yönden ilkti. Misal ilk defa Kashaf gibi negatif bir başrol kadın karakteriyle karşılaştım. Sanırım ilk başlarda bi şok yaşadım… Kültür şoku felan değil daha öncesinden Pakistan filmleri izlemiştim bu daha çok karakterle alakalı, Kashaf karakteri bu kadar negatifken aynı zamanda bu kadar dobra ve haklı olması sinirlerimi bozdu galibaO_o Bi de Müslüman bi karakterin din hakkında bu kadar ”kuşku-şüphe” ile yaklaşası alışkın olmadığımız bişi, sonucta biz ”Yaradana isyan edilmez” kalıbıyla büyümüş bir nesiliz diziyi izlerken hep şu düşünceler gecti aklımdan ”Annem Kashaf’ın bu dediklerini bi duysa varya!” ”Babannem olsa bu kız kafşr olmus derdi” ve buna benzer bi sürü şey… Ama dizideki ennn cidden enn sevdiğim nokta Kashaf’ın annesi oldu. O nası eli öpülesi bi insandır ya!! Bir çok insanın isyan edebileceği şeyleri duydu yaşadı ama bi kez bile azından kötü bi laf çıkmadı bi kez bile isyan etmedi ve hep doğru yolu göstermeye çalıştı helal olsun. Yanlız dizide şunu farkettim Pakistan gibi bir yerde ne kadar okuşum bir bayan olsanda bazı kalıpların dışına çıkamıyorsun malesef! Biz gerçekten cennet gibi bi ülkede yaşıyoruz böyle şeyler izledikçe ülkemin değerini bir kez daha anlıyorum…

    Benim diziye mesefeli olmamda iki neden var; birincisi Kashaf’ın değişmez tutumu! Evet yaşadıkları kolay değildi bu yüzden karakteri sertti ve insanlara karşı duvarlar örmüştü ama en aından evlendikten ve tabiki kocasını sevmeye basladıktan sonra bu duvarları yıkması gerekmez mıydı? Tamam Kashaf’tan öyle vıcık vıcık bi sevgi beklemiyorum ama dizi boyunca bi kez sadece bi kez geri adım attı onun haricinde veren taraf genellikle hep Zaroon oldu. Ayy ne bilim ya sanırım karakter o kaa farklıydı ki şimdi bile kabullenmekte zorlanıyor olabilirim:D
    İkincisi ise Zaroon’un öküzlükleri! Başlarda yaptıkları benim hiç gözüme batmadı sonucta o da alışma evresindeydi ama evlendikten sonra diğer kıza gidip dert yanması ve ”Evlemmemeliydim” gibi şeyler zırvalaması beni sizinr krizine soktu, çok sinirlendim ya….

    Bu kadar olumsuzluklara rağmen dizi kötümüydü hayır! Herşeyden önce farklıydı ve doğaldı. Ben çekimden ziyade karakterlerin doğallığını sevdim sanki yakın bi tanıdığımın evine misafir olmuşumda onların konuşmalarını dinliyomuşum gibi hissettim. Bide dizide müzik olayı pek yoktu, misal Pyaar da Rabbe Veeee çaldığında anlardıkki bi ekşın olcam ama burda olaylar tamamen gerçekçi ve doğal akışına bırakılmıştı. Konu hem bu kadar sıradan olupta hemde nası bu kadar kendini izlettiriyor anlamadım valla;)

    ***Günlüklerin okunmadığı bi dünya yok kardeş rahat ol:D Benimkide tee orta okul zamanalarında aile bireylerince elden ele dolaştığını anlayınca hemsini sobaya atıp yakmıştım o günden beride bi daha hiç günlük tutmadım:s

    ***Kashaf karakterine ne kadar sinir olduysam o kadar da sevdim. Bi saniye öncesinden azıma geleni saydırıp bi saniye sonrasındada sonuna kadar hak verdim helal olsun dedim. İlk defa bir karakterde sevmekle-nefret etmek arasında bu kadar bocaladım, belkide bu dizi bu yüzden çekici geld bana;)

    ***Zaroon her ne kadar seni eşek sudan gelinceye kadar dövmek istesemde sevdiğindeki hallerin pek tatlı be! Bu nu inkar edemem çok güzel bakıyosun böyle içli içli off yaa<3

    Oh ho kaptırmışım kendimi gidiyom, kıssadan hisse ben bu diziyi aman aman sevmedim ama asla unutmucam;) Tekrar ellerine sağlık balım bana böyle yazılarla gel emi ihmal etme bloğunu okudukça mutlu oluyorum yazılarını inan;) Sağlıcakla kal…

    • Yıldız, bu yazının yayınlanmasını hızlandıran sensin zaten;) Sen sağda solda köşeye kıstırıp sorunca Zindagi yazısını, utandım da yazdım yane 😉 Sıradaki yazı zaten Pyaar yazısı, inşallah yakın gelecekte onu da yayınlayacağım ^.^

      Ayıp yada günah ayağına kadınlar hizmetçilik yapmaktan kurtulduysa bunu güzel bir saçmalık olarak değerlendireceğim. Madem öyle, erkek hizmetçi çalıştıran kadınlar düşünsün 😉

      Sen zaten ben diziyi izlemeye başlamadan kıza uyuz olduğunu söylemiştin bana. Ve inan diziyi izlerken ara ara aklıma geldin ve Yıldızın neye uyuz olduğunu çok iyi anladım şu an dedim 😉 Kashaf’ı yüzde yüz seven kimse olamaz zaten herhalde. Ama işte yukarıda da dediğim gibi hep arada kalıyoruz izlerken; kız uyuz ama haklı. Kashafla empati yapabiliyoruz ama kıza sempati duyamıyoruz -_-
      Ya bizim ülke zaten her türlü nal toplatır hem Hindistan’a hem Pakistan’a! Adamlar evin gelinlerini yemek masasına oturtmuyorlar daha ne olsun asdfghjkl

      Kashaf’ın değişmez tutumu demeyelim de çok geç değişen tutumu diyelim. Bence de sınırları çok zorladı Kashaf… Ve ben de, Kashaf yola geldikten sonra, bahçede ki evli-mutlu-çocuklu sahnelerini görmektense ikisinin arasında geçen güzel bir sahneyle bitmesini tercih ederdim. Ama senaristin derdi kız çocuk meselesi olduğu için pek yanaşmadı o taraflara -.-
      Ya Yıldız yaaaa, hatırlatma şu Zaroon malının “evlenmem hataydı” lafını yaa! o.O Sen sinir krizine girmişsin, ben şoka girdim! Eğer o lafı Kashaf duysaydı dizi gazetenin 3. sayfasında biterdi zaten ahhaha

      Dizi nasıl bu kadar sıradan ama nasıl böyle kendini izlettiriyor? Ben de çözemedim bunu, ama hiç ileri sarmaadan tıkır tıkır izledik yane 😉

      Yok di mi? Emindim zaten ya, olamaz öyle bir dünyaasdfghjk Hahahhah sen de ablam cinsindensin belli ki, ablam da okunma olayını kaldıramayıp günlüklerini imha edenlerden 🙂 Ben de işte hangi akla hizmet bilmiyorum ama hala yazıyorum; ama tabii ki artık liseli günlüğü gibi değil defterlerim 😀

      Boşuna “Hepimiz bir parça Kashaf’ız” demedik Yıldız 😉 O arada kalmalar, bir hak verip bir kızmalar işte hep içimizdeki Kashaf yüzünden 😉

      Zarooncuğumuzun dövülmesi gereken yerler var ama lütfen elinize bir sünger alıp onunla dövünüz, canı acımasın ahahha Diyorum ya benim aklımda Zaroonun sevimlilik kumkuması olduğu sahneler kaldı sadece. Yoksaaa o kütüphane kavgasında, Kashafın üstüne yürüdüğü sahneyi hatırlasam Zaroonu ekmediği yerde bitirip kurda kuşa yem ederdim de işte bakma yazıyı yazarken bu duygularımı elimden geldiğince bastırmaya çalıştım… Sonuç: Zaroon’u seviyoruz 😉 ❤ ❤ Bakışlarını daha da bi' ayrı seviyoruz 😉 ❤ ❤

      Diziden klip yapmaya kalksan diziden doğru dürüst bir iki kare bile çıkmıyor. Dizide sıfır ekşın var. Ama işte yine de unutulmazlar arasında yerini alıyor dediğin gibi… 😉

      Sen de sınavından zaman buldukça yolunu düşür buralara; her zaman için hoşgeliyorsun ;))

  7. ohh bitirdim rahat ettim 🙂
    dizi notlarına gelirsek ilk bölümlerinde sıkılmadım desem yalan olur atlayarak geçtim bazı bazı ama anneye ve kız kardeşlere bayıldım baglarına sevecenliklerine (bir ara amma kashafı pohpohluyorlar da dedim) babaya uyuz oldum yüzüne tüküresim geldi resmen. depresif bir yapıya sahip oldugum için kashafı anladım ama isyanlarını anlamadım bir ara haşa haşa demekten replikleri okuyamaz hale gelmedim diyemem.. zaroon iyi bir kocaydı bazı bazı hödüklükleri hariç ama bizim türk erkekleri de aynı değil mi ki zaten…. yani çok gerçekçibir diziydi .Zevkli bir Belgesel tadı verdi bana… tanıtım için teşekkürler 🙂

    • Haydi geçmiş olsun öyleysee 😉

      Evet ilk bölümlerde biraz dişleri sıkarak beklemek gerekiyor, elden ne gelir bekledik de izledik 😉

      Kashaf’ı sadece anasına babasına pohpohlatsalar neyse, o uyuz kızı tüm Pakistan’a ideal kadın örneği olarak sundular ya daha ne olsun asdfghkl

      Kashaf’ın isyanları ;(

      Anlatılan hikaye masalsı değil de gerçekçi olduğunda erkeğin hödüklüklerini Türk erkeğininkilere benzetebiliyorsak, bence artık tüm dünya erkeklerinin aynı hödükleşme potansiyeline sahip olduğuna kanaat getirebiliriz 😀 (İtalyan erkeği hariç desem mi? ❤ )

      Belgesel tadı 😉
      Rica ederim, zevk ile…

  8. Uzun zamandır blog okurken bu kadar eğlenmemiştim. Klavyene, yüreğine sağlık.
    Sahip olduğumuz değerleri Pakistan dizilerinde görebilmek beni de takipçisi yaptı. Lakin üç beş dizi dışında İngilizce alt yazılı olanını bile bulamamak beni üzüyor. Tez zamanda Kore dizileri gibi popülaritesinin artacağını ümit ediyorum.
    Bu arada merağımı mazur gör bir ihtimal Karadenizli olabilir misin? 😀

    • Eğlenmene sevindim 😉 Evet dizi bulmak biraz sıkıntı, sanırım Pakistan da bir yılda üretilen dizi sayısı da bize ve Kore’ye göre epey az. O sebeple de sirkülasyon yavaş oluyordur. Nerden izliyorsun bilmiyorum ama http://indiasia.boards.net/ sitesine de bak derim, epey dizi var orada da.
      “Hırlı bi’ p.k değil” lafını bilen anlıyor zaten 😀 😀 Evet bağrındanım 😉

Yorum bırakın